Somut Olmayan Kültürel Miras ve Kültürel İfade Çeşitliliği

Türk halk kültüründe nevruz ve hıdrellez, Boz Atlı Hızır’ın geldiği, yeryüzüne bolluk, bereket, mutluluk, sağlık, sıcak, aydınlık yani kısaca yaz getirdiği yeni yılın ilk gününün adıdır. Hayvancı ve kırsal gruplarda nevruz, tarımcı ve kentli gruplarda hıdrellez olarak yaygınlaşan yeni yıl kutlamaları, 1926 yılından sonra yerini kentli toplumda miladi takvime bırakmış, bu süreçte de Noel Baba ve etrafında oluşan kültür benimsenmiştir. Noel Baba, kendisinden önce benzer bir role sahip olan Boz Atlı Hızır’ı tamamen unutturmuş, kentli toplum için Hızır, marjinal bir İslami figüre dönüşmüştür. Bugün yeni yıl kutlamalarının ve kültür endüstrisinin hiçbir yerinde Hızır yoktur. Artık, Hızır ile yeni yıl arasında bir ilişki kurmak söz konusu değildir. Hızır’la birlikte korunması gereken somut olmayan kültürel mirasın unutulması ve bunun yerini Noel Baba’nın alması, kaçınılmaz bir sonuç olarak kültürel ifade çeşitliliğine de hizmet etmemektedir.
Hazreti Ali Cenkleri, geleneksel Türk toplumunun en önemli hikâye ortamlarından birini oluşturmaktaydı. Hz. Ali, Allah’ın aslanı ve Türk anlatı kültürünün epik kahramanı olarak elinde Zülfikâr’ı ile zaferden zafere koşuyordu. Onu bu zaferlere eriştiren atının adı ise Düldül idi. Kitle kültürü son zamanlarda bir çizgi film yarattı. Bu çizgi filmin kahramanı olan Ret Kid’in atı da Düldül’dü. Bugün, sözlü kültür kaynaklarından beslenmeyen, örgün eğitim kurumlarının ve kitle kültürünün kaynaklarını tüketen kuşaklar için Hz. Ali’nin atı olan Düldül, tarihin derinliklerinde kalmış ve unutulmuştur. Bugün genç kuşaklar arasında Düldül’ün Hz. Ali’nin atı olduğunu bilen hemen hemen yoktur. Son yollarda çekilen film ve diziler de bunu doğrulamakta, üniversiteli gençler arasında yaptığımız konuyla ilgili anket çalışmaları da bunu göstermektedir.
Yaptığımız çalışmalarda ulaştığımız sonuçlar olarak genç kuşaklar, kendi mitolojilerinden, tarihlerinden, hikâyelerinden, masallarından veya efsanelerinden kaynaklanan kahramanları referans kaynağı olarak kullanamamaktadırlar. Yani Nardaniye Hanım gibi güzel olmak, Kerem gibi sevmek, Ferhat gibi dağları delmek, Köroğlu gibi zenginden alıp fakire vermek veya Hızır gibi yetişmek artık yaygın ve ortak bir kültür alanı oluşturmamaktadır. Buralardan esinlenen kültürel üretimler karşımıza çıkmamaktadır. 2008 yılında Medya ve Halkbilimi dersini alan öğrencilerle 1950’li yıllardan günümüze kadar çekilmiş 40 civarında sinema filmi üzerine çocuk oyunları açısından yapmış olduğumuz araştırmada gördük ki, eski filmlerde geleneksel Türk çocuk oyunlarına zengin örnekleriyle daha fazla yer verilirken bu oran günümüze doğru geldikçe düşmektedir. Bunun açıklanabilir sebebi, eski sinemacıların geleneksel kültürün kuşaktan kuşağa aktarıldığı zaman dilemlerinde çocukluklarını geçirmelerine karşılık, yeni kuşakların böyle bir imkândan mahrum oldukları ve geleneksel çocuk oyunlarını tanımadıklarıdır. Çünkü, kentsel alanda ve örgün eğitim kurumlarında geleneksel kültürün geçiş imkânları sınırlandırılmış, modernleşme, çağdaşlaşma batılılaşma gibi hedefler öne çıkarılarak kent ve eğitim alanı kitle kültürüne terk edilmiştir.
Türk eğitim sisteminin ve kültür endüstrisinin, gerek somut olmayan kültürel mirasın yaşatılması gerekse kültürel ifade çeşitliliğinin toplumda benimsenmesi için yukarıda verdiğimiz birkaç örneğin dışında büyük bir zenginliğin bulunduğunu fark etmesi ve 2003 ile 2005 sözleşmelerinin kaygı duyduğu alanlarla ilgili olarak gerek eğitim mevzuatını gerekse kültür endüstrisi alanını yeniden gözden geçirmesi gerektiği bu örneklerden hareketle söylenebilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir